Cem Doğan
Merhaba Dostlar, nasılsınız?
Merhaba Dostlar, nasılsınız?
Bazen kendimizin de çokça sarfettiği bir cümle vardır... Yahu bunca yıllık Tekirdağlıyız belli yerler hariç memleketimizi bilmiyoruz, geçen arkadaş bahsetti şöyle güzel bir yer varmış böyle değişik bir mekana gitmişler diye uzar gider bu muhabbet. Çok kişi bu güzel coğrafyanın detaylarını bilmez, ben eski bir fotoğraf kulübü üyesi, trekking sporcusu ve motosiklet sürücüsü olduğum için, yanından geçip gittiğimiz, bazen önemsemediğimiz ya da yürümeye üşendiğimiz yollara girdim ve inanın bana Tekirdağ’ın çok özel bir il olduğunu keşfettim. Tekirdağ’da bir çok tadı ve rengi bir arada bulabilirsiniz, yeter ki bakmasını bilin. Klasik turistik destinasyonları geçelim, yıllardır elimde fotoğraf makinemle sizlere gezmeyi ve ziyaret etmeyi çok sevdiğim az bilinen yerleri tanıtacağım, ama öncelikle izin verirseniz bunca zaman çektiğim yüzbinlerce foto içinden özel birkaç kadrajı hikayeleriyle birlikte, sizlerin beğenisine sunmak isterim.
Hadi ilk fotoğrafımız en sevdiğim karelerden biri olsun öyleyse, 2000 li yılların başındayız, bir bayram tatilinde 2 fotoğraf sevdalısı dostumla birlikte, Köseilyas köyü istikametinde araçla ilerliyoruz, aracın dikiz aynasından kırmızı bir şerit dikkatimi çekiyor, hemen durdurun arabayı diyorum hararetli bir şekilde, inip zoom mercekle bir fotoğraf çekiyorum emin olmak için, zira gördüğüm yer uzak ve yakınında yol yok, ulaşmak zor yani, gelincik tarlası bu diyorum ama inanmıyorlar, neyse ki onları ikizler burcu inadımla ikna etmem fazla uzun sürmüyor, biraz moloz yığınlarının da içinden geçip kıpkırmızı bir halı gibi gelincik tarlasına bugünkü okullar bölgesinin hemen üzerinde ulaşıyoruz. Ben pek geçmişe geriye bakan biri değildir ama ilk defa arkama dönüp güzel bir şey buldum diyorum dikiz aynasından ve kendime gülüyordum.
Ama işin trajikomik yanı, biz gittiğimizde tarlanın biçilmeye başlandığını görüyorum, traktörden inen Trakyanın o güzel insanı, siz fotoğrafçısınız, çekin öyle biçerim diyor ve sabırla bizi bekliyor, ardından tarla biçiliyor. Bu fotoğraf internette çok beğeniliyor, tesadüfen o gün tarlayı sürençiftçinin kızı iletişime geçiyor benimle, biz o gün tarladaydık, sizi hatırlıyoruz, tarlamızı satmış, son kez sürüyorduk, şu an orası site oldu bizde bir anısı bile kalmadı diyor, hemen işyerime davet ediyorum kendisini, o dönemde önde gelen bir market zincirinde İnsan Kaynakları Müdürü idim.
Bu güzel kareyi kocaman bastırıp strafor yaptırıp kendisine hediye ettim. Bugün ne zaman o sitelerin oradan geçsem için tuhaf olur, şimdiki işyerimde uzaktan bu araziye bakmaktadır, zaman zaman oraya gözlerim dalar, bir fotoğrafın hayatımızda ne anlama geldiğini daha çok anlarım.
Hayalimdi...
Genç bir üniversite öğrencisiyken, hatta daha önce, biyografiler okur, filmler izler, kariyer sahibi, haftasonları trekking yapan, bisiklet süren insanlara özenirdim, malum, 90 'lı yıllarda bunlar yoktu, ne bisiklet yolu ne spor kulüpleri ne de aktivite grupları. Bir gün, şimdi adını Rumeli Doğa Sporları Kulübü olarak değiştiren ve uzun yıllar Trakyanın dört bir yanını adım adım gezdiğim Zirve Dağcılık Doğa Sporaları Kulübü ile yollarım kesişti, pek kıymetli yöneticisi Adnan Bey kendisi ayrıca eski aile dostumuzdur, bizleri birbirinden güzel noktalara götürür, hafta içi yaşadığımız karmaşadan uzaklaştırırdı. Bir Turizm haftası etkinliğinde, Tekirdağ Kültür Müdürlüğü ile birlikte Yeniköy'den Yamaç Paraşütü alanına çıkıyorduk, bir sis bir yağmur bastırdı, herkesin sesi , gülüşmeler azaldı, sadece tek başıma yürümeye başladım sanki, çöken bulutlar ve pustan önümdeki kişiyi bile göremiyordum, tuhaftı...ama bunun adı yalnızlık değildi. Sanki kader hattındaydık ve
herkes kendi yolunda yürüyordu. O an, bireyselciliği yaşadım, o özendiğim kişilerin hayatına dokunmuştum, biraz zaman, emek ve sabır... Zirveye çıktığımda memleketime baktım, çalıştığım bina, evim, kimsenin sesi gelmiyordu artık, kendi hayatıma uzaktan bakabilmiş ve kendimle uzlaşarak inmeye başlamıştım o taşlı yamaçlardan...
Geri döndüğümde asla eski ben olmayacaktım. Çünkü artık, herşeyin içinde olup, uzaktan onlara bakabilmeyi öğrenmiş,bunun tadını almıştım ..
Kanatlarını Sonuna Kadar Aç...
Uçmakdere...Tekirdağ yöresinin kalbinde saklı mini bir Karadeniz, küçük bir Alp dağları sırasıdır sanki, siz de belki Kumbağ üzerinden Şarköy istikametine giderken virajlı yollardan geçip, şirin köylerdeki sıcakkanlı yerel insanımıza selam vermişsinizdir, saçlarınız açık camdan esen tatlı rüzgarla havalanmış ve mor salkımlı lokantalarında gözleme yediğiniz, buz gibi sularından içtiğiniz yerleşim yerlerinden geçip masmavi denizle kavuşmuşsunuzdur.
Uçmakdere aslında bundan çok daha fazlasıdır, siz yamaç paraşütü yapılan tepelere bir çıksanız, hani biraz daha yükselseniz, o doruklardan Marmara Denizi'ne bir baksanız, taaa karşı Anadolu kıyılarını, adaları, Karabigayı görseniz, dünyaya ne kadar dar açıdan baktığımızı anlarsınız, içiniz açılır açılır....Kekik kokulu bu yaylaların türküsünde bir nota olur kaybolursunuz, dere yataklarında pikniğinizi yapabilir, birbirinden güzel köylerde molalar verebilir ve insanımızın hikayesine ortak olabilirsiniz.
Benim favorim sahile inip kilometrelerce taşlı satıhta yürümek, denize uzanan dalyanlarda dinlenmek ve güzelce güneşlendikten sonra akşamüzeri dostluk ateşi yakıp onun sönmesiyle birlikte biraz da yıldızları izledikten sonra geç saatlerde motorsikletime atlayıp evime dönmektir.
Yukarıdaki kare mayıs aylarından, yerel halkın katır tırnağı dediği, iri dikensiz yeşil bir bitki, sapsarı yasemin tarzı mis kokulu çiçekler açar ve bu ay bence Uçmakderenin taç takma dönemi gibidir.