Şener Zeynel SAYGIN
DEMOKRASİ ÖĞRETİSİ
DEMOKRASİ ÖĞRETİSİ
ESERİN ADI: HÜKÜMDAR MİLLET
YAZAN: M. Virgile Rossel (İsviçre Birleşik Cumhuriyeti eski Başbakanı ve Temyiz Mahkemesi Başkanı)
ÇEVİREN: Galip Kemali SÖYLEMEZOĞLU ( Eski Moskova Büyükelçisi )
BASIM YERİ: Tarihi: İstanbul, 1934 Vakit Gazete, Matbaa, Kütüphane
Çevirenin Önsözünden;
‘’Bir MİLLET için her şeyden önce; NAMUS, FAZİLET ve AHLAK lazımdır. BİLGİ ve AKIL, bu temel üzerine YURT kurar.’’
Yazarın Fikirlerinden alıntılar: ( Kelimeler ve cümle yapılarına dokunulmadan kes-yapıştır yöntemiyle özetlenmiştir.)
1. Maiyetinizde çalışan insanlara güveniniz kendi gözünüzü açık tutmaktan sizi men etmesin. Senin menfaatlerine hizmet eder görünüp senin ihtiraslarını okşayan entrikacıların peşine takılırsan bir takım maceralara atılır ve kendine en büyük düşmanlığı yapmış olursun.
2. Demokrasi; bir ülkede mefhumunu tamamı ile tatbik ettirebilmişken ötekinde yarım yamalak hatta bir karikatür şeklinde kalır. Çünkü demokrasi, cidden kemale ermiş milletlere yaraşır. Medeni milletler artık vesayet altında yaşamak devrini çoktan geçirmiş olduklarından bundan sonra mukadderatını tanzim etmek yalnız kendilerine düşer.
3. Bir Demokrat nedir? Bunu izah etmek için radikal tabirini demokrat ile değiştireceğim radikal dediğim adam; radikal programını kabul eden ve uygulayandan ziyade Hakkı ve Adaleti seven adamdır. Hangi hal ve şartlarla karşılaşacağını bilmeyen bir adama ‘’ mutlaka muayyen bir programı’’ tatbik etmesi emredilebilir mi?
- Millet; millet meclisine radikal bir ekseriyeti gönderdiğinde ondan; radikal partisinin programını ve politikasını değil, millet ve ülke menfaatleri ve içinde bulunulan hallerin gereğine uyacak doğru bir politika tatbik etmesini bekler. Çünkü Demokrasi, meclis ekseriyetinin saltanatı değil, hakkın yani müsavatın(Kanunlar önünde eşitlik) hüküm sürmesidir.
Sırrı bilinmeyen biyoloji kanunlarının hala gizli kalan hikmeti bir takım müsavatsızlıklar doğurmuştur. O zaman medeni cesaret olmazsa; fedakarlık ruhunun bir kıymeti kalmayacağı gibi, belki hürriyette tamamen korunamaz.
4. Kanun; Devlet otoritesinin membaıdır. Bunun içindir ki; onun ilham aldığı kuvvet, hüküm süren makamın kuvveti ve onun icra vasıtaları ise, İDARE ve ADALETTİR
Bugün, ABD hariç diğer medeni ülkeler bu esasa göre yönetilmektedirler. Kanun yapanlar; bunun sonsuz kuvvetinden istifadeyle, hükümet işlerine müdahale, mahkemeler üzerinde tesir yapabilirler. İDARE kuvvetlerinin ayrılması prensibi tam bir doğrulukla gözetilirse, demokrasinin ve netice itibariyle de devletin selameti emniyet altına alınır. (ABD’de kuvvetler ayrılığı kesin çizgide, İsviçre’de farklı)
5. Fransız ihtilali sonucu tek bir meclis usulü kabul edilmiştir. Bu usul halk meclisi ruhuna daha uygun olarak görünürse de, entrikanın kimden geldiği belli olmayan diktatörlüğüne ve ihtirasların doğuracağı bin bir yolsuzluklara kolaylıkla olanak vermesi tehlikelerine yol açabilir. Başka başka kaynaklardan gelen, intihab (seçim) şartları da ayrı bulunan iki meclis, birbirini karşılıklı kontrol ederek hem bir takım yolsuzlukların ve hataların tashihine imkan verir hem de fikirlerin birbiri ardınca ortaya çıkmasını sağlayabilir. Tek Meclis; fevkalade olarak sosyal ve siyasi kemale ermiş ülkelerde veya çabuk halledilmesi gerekli bir buhran zamanında kabul görebilir. İşleri uzatır endişesi ile tek meclis düşüncesi taşıyanlar, acele verilen kararların daha büyük zararlar getirebileceğini göz ardı etmemelidir.
6. Devlet idaresinde bir disiplin şarttır ancak, bunun yükünü üzerine almak mecburiyetine konulanlar tarafından kabul edilmedikçe, bu disiplin keyfi ve zararlı olur. Halka dağıtılan oy pusulaları kuru bir sözden ibaret değil de, tecrübe ve ahlaki bir mantık süzgecinden doğar ise, kıymet sahibi olur. Şüphe götürmez ki, kimisinin işe karışmamasından veya irtikap (yiyicilik) ve irtişa (rüşvet) sından, diğerlerinin esir ve muti olmasından ve yahut partilerin gözlerinin bir türlü doymamasından dolayı, demokrasi idarelerinde umumi hayat tehlikeye maruz kalır.
7. Cumhuriyetler faziletkar olmazsa devam edemezler. Liberal (birey eksenli) olsun, konservatör(himayeci) olsun, bir hükümet fabrikadan çıkmış gibi kendisine gerekli olan ekseriyetini bir çırpıda ortaya çıkarıverirse! Sorumlu tutulmayan komiteler kendilerine verilen geniş ve yerine getirilmesi mecburi yetkileri istedikleri gibi kullanabilirlerse; Rusya’da, İtalya’da olduğu gibi soviyet (danışma kurulu, konsey) veya millet meclislerinde cübbeli bendegan (köle) yahut gözü kapalı itaate alışmış müritlerden başka kimse yer tutmazsa, intihabat(seçim) zamanı; para, içki ve türlü resmi baskılar rol oynar. Gazeteler her gün, etrafa türlü küfürler ve iftiralar savururlarsa artık o demokrasiden hayır mı kalır! O kalbinden vurulmuş ve artık iflasa yaklaşmış demektir! Bunlar gösteriyor ki, eğitimden ziyade bir milletin terbiyesine yani ahlakın daimi düzgünlüğüne, vicdanlarının her gün biraz daha temizlenmesine çalışmak daha faydalı ve lüzumludur. (İmanın temel iki şartı da ahlak ve vicdandır.)
8.Her ülke layık olduğu yönetici ve vekillerini bulur. Yalnız bir noktaya işaret etmek kastı ile denilebilir ki;
Devlet memuriyetleri o makamlara gelenlere lüzumundan fazla şeref ve faydalar temin ettikçe, Meclislere; halkın ve seçime etkili odakların ağızlarına bir parmak bal veya avuçlarına yağ çalarak girmek mümkün oldukça,
Adayların, ehliyet ve namusundan ziyade bir kısım kişi ve kuruluşlara hususi menfaatler sağlama yönleri ağır bastıkça, binanın cephesi istenildiği kadar beyaza boyansın, sahibinin şeref ve gururunu zerre kadar artıramaz. Ahlak bozukluğunun başka bir cinside vardır. Partilerin her şeyi kendilerine tahsis etmelerinden bahsetmek istiyorum. Bir devlet idaresinde en tehlikeli bir kuvvet varsa o da; canı yanmış ve yalnız maliye memurları ile mecburi temasının muhafazası ile iktifa zaruretinde kalmış bir ekalliyet yanında, her şey kendisi olan, her yere el atan, her şeyi alan ve hiç doymayan müstebit bir ekseriyettir.
Meclisleri; bir nevi meslek haline getirmek, vekilleri tıpkı devlet memurları gibi muayyen bir maaşa bağlamanın, parlamento oyununu çığırından çıkarmak için en müessir bir çare olduğunu unutmayalım. Halkın halk ile hükümeti usulünü, büyük küçük birçok ıslahat bir hakikat haline getirebilir. İlk iş, kanun hükmünün, ülkenin her tarafında aynen ve tamamen hüküm sürmesinin temini olmalıdır.
9. İngiltere’de olduğu gibi kanun yapan hem de tadil eden millet meclisleri bulunduğu gibi, Amerika gibi yalnız kanun çıkaran meclisleri olan ülkelerde vardır. İsviçre’de Kanuni Esasi ancak halkın kararıyla tadil edilebilir. Amerika’da temyiz mahkemesi; ABD kanunlarına karşı gelebilecek kongre karalarını bozma hakkına haiz olduğu halde, İsviçre Birleşik Devleti Mahkemesi, millet meclisinin çıkardığı kanunları tatbik ile mükelleftir. İsviçre’de ki bu uygulama ile, Kanuni Esasiye (Anayasa) karşı olan kararlara bile uygulama imkanı verilirken ve bu usulün hikmetini meşru göstermek güç olmakla beraber, tatbikat sahasında şimdiye kadar hakiki bir yolsuzluğun örtbas edilmesine alet olmadığını söylemekte doğru olur. İsviçre’de halka gereğinden fazla bir itimat gösterilmesinden çekinilmemiştir. Ancak, İsviçre halkı tarihine bakıldığında, bu itimadın boşa çıktığı da görülmemiştir. Yalnız şunu da unutmayalım ki, İsviçre nahiyelerindeki ahali, eğer bir sonu varsa, demokrasiyi öğrenme senelerini çoktan bitirmiştir. İsviçre gibi ufak bir ülkede muvaffak olmuş bu hal, mektepleri daha az gelişmiş, medeni vazife hissi daha az kullanılmakta bulunulmuş, daha büyük ülkelerde de iyi neticeler verebilir mi? Bunların böylece tatbikine kalkışmak masraflı, akıbeti meçhul, hatta sonu felaketli birer tecrübe olur. (Bu bapta referandumlar da her ülkede doğru neticeler doğurmayabilir.)
10.Mahkemelerin teşkilatını icra kuvvetlerine bırakmak münasebetsiz hatta tehlikelidir. Hükümetler; politika yahut hatır gönül düşüncelerine kapıldılar mı, milli ruha karşı en büyük bir günah işlemiş olurlar. O zaman adalet kalmaz, adaleti tanımayan hükümetlerde yıkılmaya ve yok olmaya mahküm olurlar.
Derleyen; Şener Zeynel SAYGIN